Sıradan Bir Gün
Bu sabah uyandığımda gerçekten sıradan bir güne uyandım. Olağanüstü ya da değişik herhangi bir şey yoktu. Sabahın erken saatiydi, bu sıcak günlerde en rahat nefes alınan saatler.
Camdan dışarıya baktım alışkın olduğum görüntüler yine oradaydı. Minibüse ya da otobüse yetişmek için depara kalkan Saniye abla, hep geç kaldığı için ben “Son Saniye abla” demeyi tercih ediyorum. Yine koşarak caddeyi geçiyordu. Okullar kapalı, sokaktaki trafik normal, korna sesi azdı.
Üstümü giyinip dışarı çıktım. Karşıdaki fırına uğrayıp poğaçamı aldım ve çay siparişini verdim. Dedim ya her şey normaldi. Yeni evli çift kapıdan görünene kadar. Sıradan bir günde yan yana, el ele o kapıdan çıkarlardı. Şimdi önde kadın arkada adam yüzler asık, birbirlerinden kaçar gibi farklı yönlere gittiler.
Düşünceler…
Mesleğim gereği biraz meraklıyım. Internet’ten, kitaplardan oradan buradan araştırmalar yapıp bulduklarımı paylaşıyorum. Sabah yeni evli çifti gördüğümde şaşırmıştım ve düşünceler dolaşmaya başladı kafamda. Yeni evliydiler, yani 30-40 yıllık evlilikleri düşününce 2-3 sene çok yeni geliyor bana. Ufak tefek gürültüleri patırtıları olurdu binada ama hiç böyle görmemiştim onları. Ne ters gitti acaba? Üzülmüştüm.. Akşamı dar ettim. Akşam eve gelir gelmez, alt kata inip Filiz’le konuştum. Samimiyetimiz olduğundan sabahki halini gördüğümü ve üzüldüğümü söyledim. Biraz sohbetten sonra anlatmaya başladı.
Gerçekler…
Klasik bir yol izlediklerini fark ettiğini söyledi ilk olarak. “Klasik yol mu?”. Evet.. Evlenenlerin çoğu gibi güzel bir flört aşaması, beraber mutlu anlar. Kendi hobilerinden bahsetmek, kişiliklerini birbirlerine açmak. Fedakarlığın tadının tuzunun yerinde olduğu, hayatın birbirine endekslendiği o güzel anlar. Ancak çıkmaza girdiklerini fark edecek kadar düşünme fırsatları bile olmamış. Hazırlıklar, davetiyeler vs. derken aynı evde olmanın mutluluğunu yaşamışlar.
Ama senaryo bundan sonra kötüye gitmeye başlamış. Aynı evde yaşamanın getirdiği sorunlar, iş hayatı, sorumluluklar, koşuşturmaca arasında farkında olmadan robotlaşmış ilişki. Dışarıda sosyal ortamlarda geçirilen vakit azalmış, kendi arkadaşları ile olan ilişkiler zayıflamış. Sinema yerine “evde seyredelim”. Arkadaşlara gitmek yerine “evde yiyelim”. Ardından yorgunluk belirtileri ve telefon yapışkanlığı baş göstermiş.
En ufak meseleler bile çözümsüz kalarak birbirlerine bağırma aşamasına gelmiş. Evlilik aşkı öldürmüş…
Gelecek…
Peki ne olacak bundan sonra dedim? “Ben seviyorum onu, o da beni seviyor. Ama bir şeyler hep eksik hep yanlış. Ne yapacağımı bilemiyorum” deyiverdi.
İlişkileri canlı tutmak için beslemek gerekir. Bağların güçlenmesi ve çeşitlenmesi lazım. Internet araştırmalarım sonucu Kocanın Kalbine Gir isimli bir kitapla karşılaşmıştım. Kişisel gelişim alanındaki kitaplara ilgi duyuyorum. Çok faydalı bilgilerin derlendiği, örneklendirildiği kitaplar bunlar. Okurken muhakkak “aaa.. tam da benim sorunum” diyebiliyor insan. Aslında çok normal çünkü bu sorunları sadece sen ya da ben yaşamıyoruz. İnsanlık olarak yaşıyoruz ve çözümleri de var.
Her neyse kitabı Filiz’e tavsiye ettim. Çok heyecanlandı ve hemen internete girerek siparişini verdi. E-kitap olduğu için saklaması ya da çekinmesi gerekmiyordu. İki dakika sonra kitabı cep telefonundan okumaya başlamıştı bile. Orada olduğumu unutmuş, “hmmm”, “tabi yaaa” deyip kafasını sallıyordu.
Tek Bir Kitap Yeter mi?
Kitaplar dostlarımızdır, eğer onları bize gerçekleri söyleyen dostlar olarak kabul edersek. İtiraf edemediğimiz ya da çevremizden duyamadıklarımızı, duymak istemediklerimizi patır patır söylerler yüzümüze. Tek bir kitapla ilişki kurtulur mu? Eğer gerçekten istiyor ve ne yapacağını bilmiyorsan önce sorunları tespit etmelisin. Sonrada çözümleri aramalısın. Kocanın Kalbine Gir e-kitabı evli çiftlerin karşılaştıkları sorunları ve çözümlerini çok sade bir dille anlatıyor. Eski günlere nasıl dönüleceğinin “Klasik Olmayan” yöntemlerini gösteriyor.
Aynı sorunları yaşıyorsan Kocanın Kalbine Gir e-kitabını incelemeni öneririm. Bu kadar sıkıntı çektiğine değmeyecek …
Hoş kalın…
Benzer Konular:
Yorumlar